20 Aralık 2005

Sihirli Değnek: Aforizmalar

Doğayla bağlantısı alabildiğine dumura uğramış insan huzursuz olur. Bundan daha doğal bir şey yok. Vücut şifresinde doğayla haşır neşir oluşunu taşımaya devam eden insanın kafasında soru işaretleri doğmaz mı? Doğmaması olanaksız. Ne gibi sorular?
-Neden yaşıyorum?
-Hayatın anlamı ne?
-Zengin olursam mutlu olabilir miyim?
-Zengin oldum ama neden mutlu değilim?
-İnsan doğuştan bencil midir?
.....
Bu sorulara şöyle ya da böyle bir cevap üretilmezse insanlığın kollektif aklı doğru cevabı bulabilir. Hatta maazallah cevabı uygulamaya da geçirebilir. Bu yüzden bireysel akla hizmet eden aforizma bombardımanı her şeye devadır. Etrafında seni rahatsız eden her şey doğal, önemli olan onlara farklı bakmak, böylece rahatsız olmaktan kurtulmak.

İşte örnekler:


-Eğer boş zamanınız yoksa, ruhunuzu kaybediyorsunuz demektir. (L. P. Smith)


-Kalitenizin ölçüsü, boş zamanlarınızda ne yaptığınızdır. Medeniyetlerin kalitesi de insanlara sağladığı boş zaman ve bunun kalitesi ile ölçülür.(Irwin Edman)

-Babam bana çalışmayı, fakat işin esiri olmamayı öğretti. Şimdi okumanın,hikaye anlatmanın, şakalaşmanın, konuşmanın ve gülmenin iş kadar; hatta ondan da önemli olduğunu biliyorum. (Abraham Lincoln)

-Boş zamanı iyi değerlendirmek, çok ciddi bir sorumluluktur. (William
Russell)


Okurken insanı iyi hissettiren bir terapi yarattıkları kesin. Ama ortak özellikleri asla kalıcı bir çözüm önermemeleri. Aforizmayla beslenen zavallıların da insan florasında mantardan pek bir farkı yok.


Share/Bookmark

17 Aralık 2005

Kabuk

Kabuk gibi görmeye başladım yaşamı. İçsizliğini gizleyen bir dış olarak ya da. Beceriksizliğimizi gizleyen statülerimiz sayesinde bugünü yarına bağlayabiliyoruz. Çürüme bile bitti artık. Çürüyecek bir şey kalmadı içerilerde. Kupkuru kabuklarımızla idare ediyoruz.

Kalorifer kazanlarını kontrol ederken en çok bilgisizliğimizin çakılmaması için mücadele ediyoruz. Kazanla yatıp kalkan ateşçi olayın organik parçası olmuş ama gizemli bakışlar satarak kazanın tipini anlamaya çalışan bizim ağzımızın içine bakıyor. Bizim kabuğumuz var, onun yok. Kabuğumuzun hacmince para kazanıyoruz, ağırlığınca olmamasına dua ediyoruz.

Bir sarsıntıda tuzla buz olacak kuru kabuklarımız. Allah gecinden versin diyoruz. Hayatı sarsmamaya yazgılıyız ama kendimize "devrimci" diyoruz.

Tek çare var, hep beraber hayatı sarsarak kabuklarımızı gönüllü olarak toz etmek. Belki bizden sonrakiler etli meyvelere dönüşür diye...


Share/Bookmark

13 Aralık 2005

"Entel" Şarlatanlık

Turan Bahadır Sanat Galerisi'ne gittik dün. Bir entel şarlatanın zırvalarıyla gözlerimizi kirlettik. Saç-sakal kombinasyonlarıyla "farklı"lığını betimlemeye çalışıyordu besbelli. Renk ve fırça vuruşu kirliliğini sergi diye gözlerimizin önüne sermiş, aptallığımızdan medet umuyordu.

Estetik ve sanat kuramlarıyla ilgili çok araştırma yapmamış olan ben, nereden geldiği belli olmayan bir cesaretle ve üstelik söylediklerine güvenerek tespitler yapıyorum.

Öğrenmeyi iki temel döneme ayırıyorum. İnsan yavrusunun kendi anlama alfabesini oluşturduğu ilk dönemde beyin olağanüstü verimli çalışıyor. Sonsuz ayrıntıya sahip olan ve üstelik en be an değişen evreni algılayabilmek için belli kavram şablonları oluşturuluyor. Bu şablonlar tamamen öznel. Yani insan yavrusunun tamamen kişisel deneyimlerinin sonucu. Bir insan için belli bir anlam ifade eden bir kavram başka bir insan için çok farklı bir anlam, dolayısıyla farklı bir şablon oluşturabiliyor. Bu anlam şablonları sonsuz ayrıntıya sahip evrendeki olgu ve süreçleri belli aynılıklara yuvarlıyor ve sonlu sayıda oluyor. Duyu organlarıyla edinilen algı, yorumlama, sınıflandırma ve belleğe aktarma sürecinde bu şablonlardan yararlanılıyor. Algılanan süreçlerin yorumlanması tamamen bu şablonlarla kıyasa dayanıyor.

Öğrenmenin ikinci döneminde bu şablonlara kıyasla yorumlanıp tasnif edilen olgu ve süreçler belleğe aktarılıyor. Zaman içinde oluşan birikime de tecrübe deniyor.

Şimdi gelelim sanat ve estetik boyutuna. Figüratif resim konusunu es geçiyorum. Entel şarlatanların "sanat"larına geliyorum. Kişisel şablonlar olan anlama alfabesindeki harfleri kullanarak resim yapmak düpedüz şarlatanlıktır. Hiç kimse aynı alfabeyi kullanmıyor çünkü. Bunun gerçekleşme olasılığı da sekiz tane bilardo topunun üst üste yarım saat durabilme olasılığı kadar. Kişisel aklın imgeleriyle topluma seslenmeye çabalamak (entel şarlatanımız böyle bir kaygım yoktur diyebilir elbette, bir daha sergi açmamaya söz vermek koşuluyla tabii) amaçsız bir ukalalıktan başka bir şey değil. Benim için sarmal formun uyandırdığı duygulanım başkası için farklıdır. Bu tamamen benim yaşamsal deneyimlerimle ilgilidir. Örneğin mekaniğe meraklı bir insan olarak küçükken gizlice söktüğüm duvar saatinin sarmal yayı beni büyüleyip heyecanlandırmışsa ileriki yaşlarda gördüğüm bir resimdeki sarmal formlar beni benzer heyecanlara gark edebilir. Ama başka biri çocukluğunda yüksek bir binanın dönen merdivenlerinin tepesinden aşağı baktığında gördüğü sarmal şekil yükseklik korkusundan başka bir şey hissettirmeyebilir. Bu durumda entel ukalamızın kişisel imgelerini doğru aktarma iddiası nasıl gerçek olabilir ki?

Sergideki entel zavallı izleyici bayanlar resimleri ne kadar doğru anlayıp ne kadar beğendiklerini anlatma yarışı içindeydiler ki, zavallılıklarını tarif edecek sözcük bulamıyorum. Çerçevelerin altında yer alan resim adlarının yönlendiriciliğinde hiç de paylaşmadıkları kişisel imgeleri kendi imgelerinin yerine koymaya çalışıyorlardı ki bu, zeka testi yapılan bir çocuğun kare şeklindeki boşluğa üçgen şekilli nesneyi yerleştirmeye çalışmasına benziyordu. Şekli zorladıkça başarısız oluyor, başarısız oldukça kendilerini aptal hissediyor, aptallıklarını gizlemeye çalıştıkça daha çok aptallaşıyorlardı. Tek çareleri vardı: resimleri beğendiğini söylemek. Entel şarlatanlığın nasıl olup da böylesine yaygın olarak sürebildiğinin yanıtı da bu işte.


Share/Bookmark

6 Aralık 2005

Kara Kara odalar

Nihayet kontrollere başladık. Kara kara, isle kaplı, kül yığını odaları inceledik. Isı makinalarını sınava çektik. Koca koca binaların mahremiyetini yok etmişiz gibi bir his kapladı içimi. Ölçüsüz zenginlik ve ölçüsüz fakirliğe şahit olmak biraz daha ülke topraklarına bastırıyor tabanlarımı, hatta biraz da gömüyor. Milyonların külçe gibi ağır yorgunluk bedellerinin lanetli hazlara dönüşmesini hayretle görüyorum. Terazinin topuzu çoktan kaçtı. Her şey alt üst olmaya hazırlanıyor. Bu dalga doğru kanala akmazsa yandığımızın resmidir.


Share/Bookmark

5 Aralık 2005

Ilık Günler

Hava ne güzel gidiyor... Geçen birkaç yılı hatırlıyorum da, bu tarihlerde soğuktan donuyordum. Annem telefonda küresel ısınmadan bahsetti. Kars da sıcakmış. Hava ısınıyor, kuzey kutuptaki buzullar çözülüyor, serseri mayın gibi okyanuslarda dolaşıyor, güneye iniyor, iklimleri etkiliyor. Hassas dengeler üzerine kurulu doğa işleyişi tehdit altında. Kyoto Sözleşmesi'ni imzalamayan Yankilere mi kızalım? Yankiler hala orada olduğu için kendimize mi kızalım?

LPG işim başladı nihayet. Tecrübesizliğimi nasıl aşacağım konusu beni kara kara düşündürüyor. Yarın sabah kazan kontrolleri de başlıyor. Basın toplantısı yapacağız Belediye'de. Kara, isli ve dumanlı bir kazanı andıran bu şehrin kara kazanlarını kontrol edip onay vereceğiz. Ne iş ama... Ben de "Ne iş olsa yaparım" konseptine gark oldum. Bir dönüşüm bu. Kontrollü olmak gerek. Baksana, güzel bir motosiklet edinme planları yapıyorum. Ne kadarı ihtiyaç, ne kadarı kışkırtılmış tüketicilik? İhtiyaç kısmı konusunda sağlam deliller var ama "güzel" olması kısmı biraz karışık.

3Dniz, hayalet gemiye döndü. Kendi kendine dolanıp duruyor. Ne gariptir ki her gün yeni üyeler kazanıyor. Artık üyeleri yeni girişimler konusunda haberdar edilecek bir veritabanı olarak görmeye başladım. 3Dniz'de denediğim Mambowiki bileşeni MediaWiki'nin ta kendisi. Kusursuz çalışıyor. Dostum Emin ve ben artık bir wiki girişimi, bir blog girişimi ve girişin-içerik eklemenin serbest olduğu, sadece haberlerden ibaret bir 3Dniz düşünüyoruz. Çok parlak görünüyor bu fikir.


Share/Bookmark

3 Aralık 2005

Nihayet biraz farklı bir gün

Kalorifer kontrolü için Oda'ya fotoğraf vermeye gittim. Murat'ı gördüm orada. "Hadi gidiyoruz" dedi. Tugay'a gittik. Denetlemeleri varmış. Isıtma sistemlerindeki yalıtım konusunda Murat'ın tolkşovvari sunumunu izledim. Tezkereden beridir görmediğim askeri bölgenin ilginç atmosferi etkileyiciydi. Her tarafın tertemiz olduğu, her şeyin kurallara bağlı olduğu bu devasa disiplin alanından etkilenmemek olanaksız. Kalorifer kazanları ve ısıtma sistemlerinden hiç anlamıyorum. Bir mühendis olarak rezil olmamak için çaktırmamaya çalıştım :) Artık kontrollere Murat'la gidip öğreneceğim.

Akşam Engin Günaydın'ın gösterisine gittik. Zeki olmamasını ana tema yaptığı bu gösteri ilginçti. İlk yarısında epey güldüm. Salon tamamen doluydu ve sanrım çoğunluk "verdikleri para" açısından kaygı içindeydi. Hayat ticaretse karlı bir iş değildi bu oyun onlar için.

Genel ve özel gariplikler oluyor. Komplo toerilerine fazla mı takıyorum kafamı?


Share/Bookmark

29 Kasım 2005

Kaostan Medet

Düşünüyorum da, etraftaki hiçbir olgu ya da süreç hesabı kitabı yapılabilir ölçüde basit değil. Evrendeki tüm süreçler böyle zaten. İnsan algısı ve yorumlama gücü de bu duruma uygun şekilde gelişmiş durumda. Satıcının hesaplamayı kolaylaştırmak için fiyatları yuvarlaması gibi, insan da olguları ve süreçleri yorumlayıp belleğine yerleştirebilmek için belli yuvarlamalar yapıyor. Sanırım bunu da şablon ya da mastar kabul edebileceğimiz kavramlar kütüphanesiyle karşılaştırmalı olarak tasnif ederek başarıyor. Yoksa, en küçük bir hesaplanabilirliği olmayan evrensel süreçler karşısında aklın var olması ve gelişmesi olanaksız olurdu.

Aklın kaos karşısında bulduğu bu dahiyane çözüm ortadayken aklın kendi iç işleyişine de kaosu egemen kılmaya çalışanların amacı ne ki? "Doğadaki kaosun akla yansıması da kaostur." önermesi çok tehlikeli ve sinsi bir önerme. "Doğadaki kaosun akla yansıması diyalektiktir." desek yanlış mı olur? Ya da "Doğadaki kaosun akla yansıması diyalektik olmalıdır." mı desek? Bu dahiyane tasnif yönteminin diyalektik materyalizm ile karşılaştırılması felsefi bir zorunluluk mudur? Yoksa bu karşılaştırma çoktaan yapıldı da ben acizin haberi mi yok?

Akla kaosu egemen kılmanın kaçınılmaz sonucu dumura uğramış bilinçtir. Akıl ve beyin çok farklı bir algı-yorum-tasnif mekanizması geliştirerek biçimlenmişken onu kaos denklemleriyle işletmek olanaksızdır. Bu, abaküsten yapay zeka çıkarma çabasına benziyor.

Aklı bu yöntemle dumura uğratmak isteyenlerin kendi akıllarını itinayla kaostan koruduklarına eminim. Çok merkezli doğru, birey merkezli hukuk, sanal gerçeklik, kendi gerçekliğinden emin olamama, algılama güçlüğü, anlamsızlık duygusu, suçluluk duygusu, bencillik, umarsızlık ve duyarsızlık kaotik aklın yan ürünleri.

Tekrar söyleyeyim, anlayabilme üzerine organize olmuş insan beyni ve aklı kendi gerçeğine er ya da geç dönecektir. Farklı bir evrim ve mutasyon olmadığı takdirde bunun değişmesi de olanaksız. Yapay (iradi) şekilde insanlığın ortak aklına musallat olmuş olan kaotik akıl kabusundan uyanmak kaçınılmaz.


Share/Bookmark

28 Kasım 2005

Ütopya, Derbi ve Diğerleri

Kalkmamla birlikte yukarı, Devrim'e gittim. Havadisleri almaya tabii. Kahvaltı hazırlarken anlattı. Gittiği tesisat kongresinde tek bir firmayla bile görüşmemiş. Onca ne olduğunu bilmediği cihaz ve şaşaa arasında ağzını açamamış. Oysa fuarın altından girip üstünden çıkacağına çok inanmıştı. Bir dahaki Fuara beraber gitmeye karar verdik. Ne de olsa benim doğalgaz konusundaki bilgim onunkinden daha fazla (onunki sıfır olduğuna göre benim azıcık bilgim bile fazla olmasına yetiyor) Doğalgaz işi yapma ütopyamız devam ediyor. İş projesi sohbetleriyle her gün moral takviyesi yapıyor, geleceğe güvenle bakmanın çok zor olduğu bu topraklarda güvenli gelecek düşlerine tutunup terapi yapıyoruz. Sonu hüsran olmasa bari. Devrim zengin olmaktan bahsediyor. Hiç sevimli gelmiyor bu bana. Macromedia'nın önemli ve yaratıcılık gerektiren yarışmasının birincisi olan adama soruyorlardı: "Bu inanılmaz yaratıcılığınızı neye borçlusunuz?" "Hayatımdan konforu uzak tutmama." diyordu adam. Doğruluğuna inanıyorum. Beni var eden ve anlamlandıran birçok şeyin sonunu getirir konfor. Yaratı için olmazsa olmaz olarak gördüğüm çelişkiyi görme ve yaşama, yabancılaşmadan uzak durma olguları konfor içinde yok olur kaçınılmaz olarak. Kendini tekrar etme ve dejenere olma da bunun sonu. Benim tek istediğim zorunlu tüketim gereksinimlerimin üretkenliğe engel olan bir kabus olmaktan çıkması. Biraz olsun dijital modellerime, heykellerime yoğunlaşabilmek. Yağmur sesi eşliğinde çay içip kitap okuyabilmek. Ve bunun gibi naif kisveli bir yığın başka şey :)

Fenerbahçe ve Galatasaray'ın ezeli rekabeti gibi ilgimi en az Vizigot rahiplerinin beslenme alışkanlıkları kadar çeken bir konuya gark oldum bugün. Biraz olsun farklı insan yüzleri görmek adına maçı izlemeye gittim arkadaşlarla. Tüm dijitürk alıcılı salonlar tamamen doluydu. Son bulduğumuz yere hücum ettik. Yanımızda iki tane de tanımadığım üniversiteli kız vardı. Nedense bir yığın gürültü patırtı, genital küfür ve her türden rezaletin yaşandığı ortamlarda bayanların maç izleme hevesini zorlama bulmuşumdur. Üstelik en az 500 kişinin bulunduğu bu ortamın en az yüzde yirmisi bayandı. Ne tür bir evrim acaba bu? Başından sonuna kadar maça konsantre olamadım. Pek kaliteli de değildi zaten.
Çıkışta Devrimler ve Can'la birşeyler içmeye gidelim dedik. Bilumum alkollü mekanların dernek kisvesine bürünüp gemisini yürüttüğü Denizli'de mekan sahipleri birdenbire üyelerinden gayrısını görmek istemez olmuşlardı. En son Gazeteciler Cemiyeti Lokali'nde demir attık. Güzel bir sohbet, benim çenemin düşmesi, internet ortamında ücretsiz yazılımların artık ücretli olanları tarihe karışmaya zorlaması, yüz dolarlık dizüstü bilgisayarlar, Şemdinli Vakası, tavuk pişirme yöntemleri ve bir yığın başka lafızdan sonra eve dönüş. İşte buradayım.


Share/Bookmark

27 Kasım 2005

Kürkçü Dükkanı

Dün gece Marmaris'ten döndüm. Yıldız kedi evi berbat etmişti. Bu sabah temizledim. Mutfak musluğu bozulmuştu. Pazaristan'a gittim. Musluk başlığı aldım. Baktım ki süpürge torbası da var, ondan da aldım 3 tane. Babamın yolladığı ısıtıcıyı duvara monte ettim. Duvara delik delerek matkabın siftahını yaptım. Çıkan tozları zevkle yere döktüm. Sonra zevkle süpürdüm.
Giderayak bilgisayarın birkaç sistem dosyasını silmişim yanlışlıkla. Hangi dosyalar olduğunu bulmak bir hayli zamanımı aldı. En sonunda başardım. Artık tüm dosyalarımı yedekleyip makinaya format atmanın zamanıdır.

Bolca yazı okudum. Şemdinli vakası ile ilgili değerlendirmemin çok benzerini Aydemir Güler'in bu haftaki yazısında gördüm. Ayrıca bu akşam Yaşar Hacısalihoğlu ve Emin Gürses de çok benzer değerlendirmeler yaptı. (Güneydoğu'yu Barzanileştirme operasyonu) Artık bu yaklaşımdan emin olmamak için pek bir neden de yok. GOP'un uygulanmasında Türkiye için kritik dönemeçlere giriyoruz. Öngörüsüne güvendiğim tüm ağızlar bir noktada birleşiyor: İç savaş yakın. Bundan 3 yıl önce yaklaşan iç savaş belirlemesi yapmıştım. Aktörleri, Cumhuriyet'e karşı ayaklanacak şeriatçılar ve milliyetçi kürtler olarak tahmin etmiştim. Şimdilik milliyetçi Kürtler dışında pek aktör görünmüyor. Ama zaman ne gösterir belli olmaz. Si ay ey'in, aktörleri sahneye sürme hızı konusunda müthiş bir yeteneği var.


Share/Bookmark

22 Kasım 2005

Mutlak Sıfıra O kadar Yakınız ki...

Mutlak sıfır sıcaklık, yani nesnenin hiç enerjisi olmaması durumunu ifade eden ölçü değeri, sıfır kelvin, yani eksi 273 derece... İşte bu sıfır kelvin ile sonsuz kelvine giden bir skala üzerinde biz en çok 40 derece, yani mutlak sıfırın 313 derece üstünde yaşıyoruz. Yani çoook çok soğukta yaşıyoruz. İşin garibi, yaşam ortamımızın sıcaklığı ortalama 20-30 derece oynayınca yaşamımız alt üst oluyor, baştan aşağı giysilerimiz değişiyor, evlerimizde ısı kaynakları olmasa donuyoruz.
Bu dokunaklı girizgahı yapmaya niye zorladım kendimi? Zira hava bugün çok soğuk. Bronşit ve grip gelip gelip dönüyor. Parasetamol sağolsun, her mikrobik teklifi ısrarla geri çevirebiliyorum.
Bina cephe giydirme işini teslim ettim. Yarın ücreti alıp Marmaris'e gitmeyi düşünüyorum.
Afrodit öylece duruyor. Marmaris dönüşüne kadar beklesin.
Dün bulduğum açık kaynak kodlu ücretsiz yazılım stellarium tek kelimeyle mükemmel. Bulunduğun konum ve zamanın gökyüzü görüntüsünü gösteriyor. Üstelik gerçek zamanlı olarak dönebiliyor, yıldızlara, gezegenlere, nebulalara zum yapabiliyorsun. Üzerine tıklayarak cismin adını ve özelliklerini görebiliyorsun. İstersen yazılı arama yaptırıp bulduğun cisme odaklanabiliyorsun. Astronomi konusunda tamamen cahil olan bendenize katkısı olur umarım.


Share/Bookmark

20 Kasım 2005

Ertelenenler

Ertelenenlerin ertelenemez oldukları bir noktada emniyet süpabını açtım. Dağ gibi bulaşığı erittim. Gittikçe tozdan görünmeyen çalışma ortamımı dezenfekte ettim. Bir sorun aklımı meşgul edip duruyor; kedim Yıldız'ın çamurlu ayaklarla içeri girip her yerde tatlı anılar bırakması sorunsalı hakkında neler yapabilirim? Şimdilik yapılabilecek bir şey yok gibi görünüyor. Alışmak gerekiyor galiba.
Babam aradı, klimayı kargoya vermiş. Yanına bir de Bosch matkap koymuş. O kadar lazım oluyor ki şu matkap denen şey, ilaç gibi gelecek.
Afrodit'in giysisine yeni kırışıklıklar ekledim. Kaç gündür üzerinde çalışmıyordum, ihmal yüzünden suçluluk duymaya başlamıştım.
Resme tıklayınca orijinal boyutunda açılıyor, ziyaretçi dostlara duyurulur.

Önceki gün aldığım cephe görselleştirme işini bitirdim. Fazlasıyla sade bir iş. Pek vaktimi almadı. Resimleştirme konusunda FPrime'ın katkısı yadsınamaz ama, uzun düz çizgilerin resimleştirilmesinde ortaya çıkan kırıklık sorunlarını LW render çözebilirken FPrime çözemiyor. Ya da ben henüz keşfedemedim bunun yolunu.

Marmaris seyahatini pazartesi günü sonrasına erteledim. Ankara TSE'ye gidecek evraka imza atmam ve gelecek kargoyu beklemem gerekiyor. Bu arada benim doğalgaz yetki belgesi de Oda'ya gelmiş olmalı. Pazartesi günü onu da sorayım.
Bloglar ve resim paylaşım sistemleri konusunda kafamda oluşan bir komplo teorisini de buradan paylaşayım. Yakın zamana kadar her şeyi paralı hale getirmeye uğraşan firmalar (Yahoo, Hotmail gibi firmalar yeni özellikler ekleyerek parasız hizmetlerini paralı hale getirmeye başlamışlardı) birdenbire tüm hizmetlerini parasız hale getirdiler ve eskisiyle kıyaslanamayacak derecede kapsamlı hizmetleri de birbiri ardı sıra parasız olarak sunmaya başladılar. Harcayacağınız büyük disk alanlarını umursamıyorlar üstelik. Geçtiğimiz yıllarda Benetton'ın Anadolu köylerinde yaptığı "rüya toplama" çalışması son derece ilginç bir geleceği işaret ediyordu. Bilinç altı-yaşam tarzı (belki de tüketim alışkanlıkları) bağlantısını çözmeye yönelik ciddi bir çalışmaydı bu. Eminim elde ettikleri sonuçları sır gibi saklıyorlardır ve bu çalışmanın akademik ve maddi değeri de tahminlerimizin ötesindedir. Konuya gelirsek, şimdi çok daha kolay yoldan, çok daha ayrıntılı veri kütleleri elde etmenin bir yolu var artık. Yaşamımızı resimleyerek, başımızdan geçenleri anlatarak, düşüncelerimizi ve düşlerimizi yazarak dev bir veri tabanında topluyoruz. Hem de tasnif etme ve kategorize etme işini de kendimiz üstleniyoruz. Anahtar kelimeleri, ülke ve konum sınıflandırması konusundaki bilgileri, eğitim seviyemizi, yani her tür sınıflandırıcı bilgiyi kendimiz giriyoruz. Bunları yorumlayacak bir altyapı ve yazılım sistemi kurdularsa elde edilecek verilerle tüm insanlığı sonsuza kadar koyun gibi gütmek istiyor olabilirler. Açıkçası bundan zerre kadar tedirgin olmuyorum. Çünkü neden çok açık ve net: Su sıkıştırılamaz.


Share/Bookmark

17 Kasım 2005

Nötr Gün (Bol besinli)

Bekir Usta'dan bir miktar haraç kestim. Sağolsun... Belimi azıcık doğrulttum. Tam sevinç içinde yaşam mahallime dönüyordum ki, telefonum acı acı çaldı. Bu çalış gerçekten acıydı. Ev sahibi... Hastalıktan ölüyor olsam bile sadece kira için endişe eder. Yolumun üzerindeki mekanına uğradım ve adamı sevince boğdum. Hafiflemiş cebimle alışverişe gittim. Kakaolu kek yaparım diye kakao, un, yumurta ve süt aldım. Dolabın sefaletini giderici tedbirleri de ihmal etmedim. Ucuz sucuk, tavuk göğüs eti ve ekmek aldım. Eve geldim. Kezban da geldi, etli patlıcan yemeği getirmiş. Ben de pilav yapıp üzerine kızarmış tavuk eti serpiştirdim. Meryem de geldi, yedik. Çay için dışarı çıktık. Güzel güzel pastalar aldık, dışarıda çay içmekten vazgeçip Meryemlere gittik. Çay ve pasta eşliğinde güldürgen bir dizi izledik. Yatma vakti yaklaştı, eve döndüm.

İran ve Irak sınırımızdaki Hakkari'nin meselesi bir garip hastalık gibi içimi kemiriyor. İran'ın Mahabad şehrinde yakın zamanda yaşananlar ve Irak'ta olanlar birbirini tamamlıyor. Pazıl muhabbeti yaomayacağım gece gece. Ama iki yıldır geliyor, geliyor diye kendimi yırttığım iç savaş konjonktürü artık iyice kendini belli etmeye başladı. NATO patentli ordumuz da olayın aktörlüğüne iyice ısınmış artık. Midem mi, ciğerim mi, bir yerlerim yanıyor, ağzımızın tadı fena halde kaçacak.

İnternetten yeni keşiflerim www.pandora.com ve www.bildirgeç org . Aslında Bildirgeç'in adını çok duyuyordum ama nasıl bir gafletse, hiç açıp bakmamıştım. Pandora, iddiaya göre bazı şarkılar seçtirip bunlardan senin müzik zevkini algılıyor ve sana bu doğrultuda öneriler sunuyor. Böylece hiç bilmediğin, ama muhtemelen seveceğin parçalarla karşılaşman tesadüflere bağlı olmaktan çıkıyor. Bildirgeç'de ise kaliteli bilişim verileri ve önerileri içeren bildiri girişleri var. Sürekli takip etmekte büyük yarar var. Bilgisayar grafikleriyle ilgilenenler için de çok yararlı olabilecek öneriler mevcut.


Share/Bookmark

15 Kasım 2005

Adet yerini bulsun

Yazalım, adet yerini bulsun. Sculpey hamurum geldi. Tahminimden daha küçük bir paket. Et rengi bir hamur. İşte resmi de burada. Fimo'ya göre biraz sertçe.












Afrodit'i çok az ilerlettim. Bir de FPrime render aldım. Şu FPrime harika bir şey. Bu kadar güzel ve pratik radiosity resimleştirme yapan bir yazılım görmedim. Hem nesnenin tüm özelliklerinde değişiklikler yaparken anında sonuçları görebilmek olağanüstü bir kolaylık. Afrodit'in son hali de bu:


Ülke gidişatı çok karışık ve can sıkıcı. Ordu tam NATO ordusu gibi davranıyor artık. ABD'nin GOP projesine istinaden israilleşmiş bir büyük Kürdistan yaratılmasına ses çıkarmamak bir yana buna elinden gelen desteği sağlıyor gibi. Misak-ı Millî'ye rağmen hem de. Mustafa Kemal tüm bunları görmesin diye olacak, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın logosundan resmini çıkarmışlar.


Share/Bookmark

14 Kasım 2005

Ara uzun oldu galiba...

Epeydir yazmıyordum. Günlük tutma konusundaki tarzım yineleniyor mu acaba? Neyse, daha hiçbir şeyin sonu gelmiş değil. Yazıyorum işte...

Afrodit modelinin gözümü en korkutan kısımlarıyla uğraşıyorum: giysi... Gerçi giysi dediğin beline doladığı çarşaf. Ama şu kumaş kısmının kırışma huyu yok mu. Ama düşündüğüm kadar zor olmuyor.

"Edge Split" denilen kenar kesme aracı harikalar yaratıyor. Diğer Modo kullanıcıları bu aracı yeterince kullanmıyor bence. Kenar kesmeden sonra topolojiyi oturtup daha sonra çokgen akışı kurallarına göre düzenleme yapmak daha mantıklı bence. Şevleme (bevel) her şeye yetmiyor çünkü. Bu yöntemle gerçek heykeltraş gibi, figüre daha fazla hakim olunabiliyor.

Az sonra Meryem geliyor. İstanbul'dan ısmarladığım meşhur Sculpey hamurunu getiriyor. Umarım düşündüğüm kadar iyi işler çıkarırım. İskelet ve kaide konusunda ciddi hazırlık yapmak gerekli. Belki de bu yüzden motorlu testere, matkap gibi araçlardan oluşan ufak bir atölye fikrini de güncelleştirmeliyim. Boş oda ne güne duruyor?
Bugünlerde Turbosquid'deki para da Paypal'a aktarılacak. İyi bir fotoğraf makinası almam için yeterli bir para birikmiş olacak. Yaptığım heykelin aşama aşama resimlerini çekip yayınlamak istiyorum. Belki de yurtdışında almış yürümüş olan amatör mini heykelcilik olayını vatan topraklarına taşıma yolunda önemli bir adım atmış olurum. Gerçi Dinodream sitesinde bu tarz bir iki çalışma vardı ama çok acemice görünüyordu. Gerçi benim onlardan iyi yapııp yapamayacağımı bilmiyorum ama eğer daha iyisini yapamazsam hiç uğraşmayacağım.


Share/Bookmark

12 Ekim 2005

Tilahan


Tilahan... Attilâ İlhan'ın e-posta adresinde kullandığı ad kısmı.
Attilâ İlhan'ı, yurtseverlik meşalemizi kaybettik. Alev sönmedi. Söndürmemek gerekiyor. Çetin olacak komplike zorba'yla mücadele. En zor anımızda seni hatırlayacağız İlhan!


Share/Bookmark

3 Ekim 2005

Yağmur

Sabah yağmur yağdı. Başka da bir şey olmadı.


Share/Bookmark

30 Eylül 2005

Gaz Sancısı

Sabahtan akşama kadar bir doğalgaz fırtınası yaşadım. Gözlerim kapansa da, başımı zor taşısam da dersi dinlemeye geyret ettim. Oldukça yorucu bir hesaplama tekniği var. Hata yapmak çok olası. Hocanın belirsiz bıraktığı birçok noktanın varlığı ve sınavda sonuca puan verecek olması beni kara kara düşündürüyor. Eve geldim, Edem Center'in renderlerini bitirdim. Yarın sabah vereceğim. Bitirdikten sonra doğalgaz tesisatı boru çapı hesaplama pratiği yaptım. Şu ana kadar sürdü. Yarın sınav var.

Görselleştirmelerin parasını alırsam yarın tamtakır dolabı zavallı durumundan kurtaracağım. Yıldız da süüüt süüüt diye inliyor. Onu da görmek lazım.


Share/Bookmark

29 Eylül 2005

Gazın Doğalı

Bugün doğalgaz kursuna katılmak üzere erken uyandım. Saat çalmadan uyanmışım erkenden. Yıldız'ın oynarken çıkardığı sesler uyandırdı beni yine. Eskilerden tanıdık var mıdır diyordum, varmış. Hoca çok düzgün anlatıyor. Geçen defaki kursun yarısı kalmış. Bakalım ne yapacağız?

Edem Center'ın ikinci görselleştrimesinin modelini yaptım. Yarın render edeceğim.

Babam aradı, doğalgaz kursuna çok ümit bağlamış durumda. Adamı ne hale getirmişim ya. Hain evlat Ökkeş miyim ben acaba?

Yıldız'ı dövdüm yine malum sebepten. Ne sadist oldum ben ya... Sonra her zamanki gibi pişmanlık baskınına uğradım. Ulan kedi, beni kendimden ettin...


Share/Bookmark

28 Eylül 2005

Birkaç Gün Aradan Sonra

Gözümü acıtıncaya kadar bina görselleştirmeyle uğraştım. Birini bitirdim. Diğerini de yarın bitirebilsem bari. Yarın sabah Doğalgaz Tesisat kursu başlıyor. Sertifikalara sertifika ekleyelim...

Bekir Usta aradı. Aradan seçebildiğim birkaç kelimeye göre; söylediğim gibi, TSE görevlileri gelmiş ve eksiklikleri tamamlamasını istemişler. O kadar inanmıştı ki formalite icabı gelip bir şeye bakmadan gideceklerine... Neyse, her şeyi yaptırmış. Yılan hikayesi birkaç gün daha devam edecek. Kim bilir görevliler bir daha ne zaman gelecek? Cumartesi günü de rakı içmeye çağırdı. Ne iş dedim kendi kendime. Acaba herkesi rakı masasında bir şeylere ikna etmeyi düşündüğü gibi beni de bir şeye mi ikna etmeye kalkacak?

Necati gelmişti dün akşam. Bugün öğlen yolcu ettim. Yıldız'ın bir yerleri ağrıyor. Yalanırken bağırıyor. Çok ilginç oluyor. Çok kilo aldım, spor mpor lazım... Hadi iyi geceler günlük...


Share/Bookmark

19 Eylül 2005

Pazara Gidilmeyen Pazar

Bugün pazardı. Gerçi şu an pazartesi oldu. Mambo ile uğraştım. Artık genel anlamda bir site yapabilecek durumdayım Mambo'yla. 3Dniz 'in veritabanlarını eklemeyi denedim. Oldu!! sayısı 410 küsura ulaşan üyelerimizi muhtemelen birkaç fireyle aktarabileceğim. Forumları katarmayı da başardım. Haberleri de... Ama haberleri koymayacağım yeni versiyona. Bir tek bizim angut Zonerhosting'in mengutay.com'u çalışır hale getirmesi kaldı. Siteyi orada kuracağım ve sonra olduğu gibi 3Dniz'e aktaracağım.

Osman İstanbul'a gidiyordu, uğradı, vedalaştık. Artık okulunu bitirmesi için hiç zaman kaybetmemesi gerekiyormuş. Umarım işleri yolunda gider ve atılmadan bitirir okulunu. Yıldız'a pire tasması taktık. Keskin bir lavanta kokusu var. Bakalım kurtulabilecek mi kaşınmaktan?


Share/Bookmark

18 Eylül 2005

Sonbahar


Sonbahar geliyor. Artık sabahları üşüyorum. Bir aya kalmaz donmaya da başlarız.

Ayakkabı olayından sonra kitapların gelmesi konusu ümitsizlik yaratıyordu. Kapı çalındı, postacı geldi ve kitapları teslim edip gitti. Eksik meksik yok. Bu işte bir gariplik var.

Uzun Avustralya yolculuğundan sonra soluklansınlar diye kitapları özenle yapılmış paketlerinden çıkardım. Gerçekten bu kitaplar hayatım boyunca sahip olduğum en kaliteli basılmış ve ciltlenmiş kitaplardı.





İşte kapak resimleri de bunlar. İncitmeden inceledim.
Gökhan aradı. İzmir'deymiş. Erhan'ın yanına gitmiş. Erhan'la da görüştük. Sesi çok kötü geliyordu. Üzüldüm. Hayatta tutunma şansı çok az olan insanlardan biri. Benim fazla mı sanki?

Bugünlük az oldu. Bugün az şey oldu çünkü...


Share/Bookmark

17 Eylül 2005

Yağmur

Bugün uyandığımda çok şiddetli yağmur vardı. Çok güzel bir uyanma faslıydı. Hava kapalı olduğundan evin içi kapkaranlıktı. Sanki akşam üzeri gibi. Saate bakınca rahatladım, daha sabahtı. Kalktım, ekmek yok. Bakkala da gitmek istemedim. Dün akşamdan kalan tek böreği yedim. Tabii yanında şeftali. Öğle vakti yağmur kesildi. Dün gelen koli kâğıdını alıp postaneye gittim. Saat 13.45 olmasına rağmen gümrükle ilgili memur yoktu. Nerede?, dedim. "Cumadadır" dediler. Sanki 4 saat süren bir ibâdet. Saat 14 oldu, yok. Koridorlarda, odalarda dolanıyorum. Erkekler için ayrı, kadınlar için ayrı mescidler vardı. Her tarafa gerici kadrolaşmanın ağırlığı çökmüştü. Tüm odalar iki kazı güdemeyecek kara cahil tipli kadın ve erkeklerle doluydu. Sabahtan akşama kadar harıl harıl hiç birşeyin üretildiği bir yerdi burası.

Bari gidip kirayı vereyim dedim. Ticaret odasına gittim. Bindiğim asansöre biri türbanlı, diğeri anatomisini belletmeye yemin etmiş iki kız bindi. Küçücük asansörde üç kişi sıkıştık. Zaten nasıl bir şeyse, asansör psikolojisi insanın diğerleriyle göz göze gelmesini korkunç bir olay haline getiriyor. Acep nedendir? Kızlar vücudumuzun doldurduğu asansörde kalan boşukları da yüksek sesli sohbetleriyle doldurdu. Sanki etrafa kendilerini tanıtmaya çalışır gibiydiler. Parayı, evsahibinin çalışma arkadaşına teslim edip dikey tabut asansöre bindim. İki kız dönüşte de yetiştiler. İki katlık yolculuğa neler sığdırdı anatomili kız..."Benim salak sevgilim bu gece uyumamış...Yağmuru çok seviyor da, yağmurun yağmasını beklemiş..." Ne mesaj ama.

Sonra tekrar postane adlı havanda su dövme tesislerine gittim. Bir aksilik bekliyorum ama, kim bilir ne olacak. Oradan oraya, oradan oraya gönderdiler ve en son koliye ulaştım. Kitapların gelmesini bekliyorum ama, alıp çıktığım paket pek kitap paketine benzemiyor. Hemen açtım: bir çift ayakkabı... Aynı paket içinde iki çift ayakkabı da sipariş etmiştim. Ama biri yok. Paketten Evrak da çıktı. İki çift ayakkabı yazıyor ama birisinin üzeri kurşun kalemle çizilmiş. Hah dedim. İşte kural gerçekleşti, aksilik oldu. Tekrar içeri koştum. Elimde kağıt, laf anlatmaya çalışıyorum, biz bilmeyiz, bir tane gelmiştir, diğeri sonra gelecektir vs. O sırada orada olan bir kız olayın gizini çözüverdi: Aynı marka iki ayakkabı beraber gönderilirse birine el koyuyorlarmış. Helal olsun size soyguncu gümrükçülerimiz. Kamyon kamyon kaçakçılığa rüşvet karşılığı göz yuman sizler, bir çift zavallı ayakkabıya göz diktiniz. Attınız onu depoya, birkaç gün sonra da iç edersiniz. Nasıl olsa ben kalkıp İstanbul Gümrüğü'ne gitmem bir çift ayakkabı için.

Bizim Zonerhosting'in iletişim kurduğum elemanı ya salak, ya da işe yeni başlamış. Site aktif oldu nihayet ama, FTP sitesi gibi davranıyor ve hiç bir işe yaramıyor. Yazdığım iletiler destan oldu, sorunlar bitmek bilmiyor. Baktım böyle olacağı yok, İlk kez PHP Triad'ı kurdum ve Mambo'yu hızlıca kendi makinamda kurup öğrenmeye karar verdim. İyi de oldu. Birsürü şey öğrendim. Güzel bir tema yapmam lazım.


Share/Bookmark

16 Eylül 2005

Şeftali Günü

Bugün bolca şeftali yedim, zira mutfaktaki bir yığın şeftali bozulmaya yüz tuttu. Tüketilmesi gerekiyor.

Yurtdışından paket gelmiş. Büyük olasılıkla kitaplar... Yarın erken kalkabilirsem, ki bu olanaksız görünüyor; gidip paketi alacağım. Bu olayın gerektirdiği kadar heyecanlı değilim. Neden acep?

Milföy hamurunun arasına domates dilimi, biber ve kaşar koyup börek yaptım, çayla yedim. Güzeldi... Akşam İsmail Abi gelmiş. Devrim, çok önemli bir projesi olduğunu söyleyip çağırdı. Gittim. Rüzgar enerjisi santralı konusunda bir fırsatı değerlendirmekten bahsediyor. Olmayacak duaya amin dedik hep beraber.

Bugün güzel bir banyo yaptım, yenilenmiş hissettim kendimi. Bunu daha sık yapmalıyım :)
mengutay.com'u satın alırken server'ı Linux değil, Windows seçmişim. Bundan dolayı garip bir ana dizinle karşılaştım ve Mambo'yu kuramadım. Bir gün daha harcandı... Zonerhosting'de çalışan görevliye bir sürü ileti yazdım. Hesabı Linux'a aktarmasını istedim. Umarım yapar.
Kadın modelimin saç konseptini değiştireceğim. Çokgensel yüzeye kaplama atayarak hazırladığım saç tatmin edici değil. Biraz Sasquatch denemesi yaptım. Az daha uğraşırsam olacak. Kılavuz saç eğrileri olmadan yaptığım deneme pek sonuç vermedi. Yarın eğrilerle denemeliyim. Bu model için kıyafet de yapmak lazım. Ama kıyafetleri modelin deformasyonuna uydurma konusunda da araştırma yapmalıyım. Çok zor görünüyor.

Kitap okumadım, yazık...


Share/Bookmark

15 Eylül 2005

İyiler ve Kötüler...

Sevgili Günlük...

Ne kadar komik oluyor bu hitap...

Dün gece www.mengutay.com adlı bir site satın aldım. Bu siteyi mambo adlı harika php uygulamasını kullanarak yapmaya karar verdim. Hem gelişmiş özellikleri var, hem XML destekli, hem modül ve tema oluşturmak daha kolay ve kapsamlı. Edindiğim tecrübeyle 3Dniz'i yeniden inşa edeceğim.

Bu konuda çalışırken LPG dönüşümü yapan Bekir Usta aradı. Beni artık ümitsizliğe sürükleyen TSE tescil sürecinin çözüldüğünü söyledi. Başvuruyu yapmak üzere TSE'ye gittik. Yine yol boyunca makinalı tüfek gibi ve dilini-dudaklarını kullanmadan konuştu. Arada birkaç kelimeyi anladığım oluyordu ama. Otomatik vitesli Mazda'yı yine deli gibi sürdü. Gaz-fren, ne kadar kolay. TSE'ye gittik ve işlerimiz hiç tahmin etmediğim şekilde, onbeş dakikada bitti.

Devrim'e uğradım. Sabah, geçen hafta bahçemden kaybolan mikro yavru kediyi görmüş. Ağzı yüzü yara içindeymiş. Dokunamadığı için bahçeye getirememiş. Gidip söylediği yerde aradım, bulamadım. Cebimde pek para yok ama veterinere götürecektim bulsaydım.

Traş oldum bugün. Traş olunca çehrem çok değişiyor. Çok bakımsız görünen yüzüm çok iyi bir hale geliyor. Bir de sabah şuna dikkat ettim; kalkınca yüzümü yıkamadan önce göz altlarım hafiften torba gibi görünüyor. Yüzümü yıkayıp kurulayınca kayboluyor. Beyazlarım da çoğalıyor mu ne? Aslında bazen azalıyormuş gibi bile geliyor. Saçlarım da uzadı biraz. Eskiden daha fazla uzamasını önemsemezdim. Arkadaşlar "papaz gibi olmuşsun" derlerdi. Bu hiç hoşuma gitmezdi ve hemen kestirirdim. Papazların hep kabarık, gür, dağınık saçları mı var ki? Filmlerde hiç öyle olmuyor halbuki.

Birşeyler daha yapmalıyım. Hayat iz bırakmadan akıp geçiyor. Kent ve Sanat adlı iptidai kültür-sanat bülteninde yazı yazacağım. Artık bu konudaki görüşmeyi yapsam iyi olacak. Seramik çamurum da öyle duruyor. Gerçi ısmarladığım aletler gelince yapsam daha iyi olacak ama, beklettikçe suçluluk duyuyorum. Kitabın da yarısına yaklaştım. Sürükleyici. Bitsin istemiyorum.

Yaşar abilerden kaç gündür ses yok. İşi batırdılar gibime geliyor. Mozayikleri internet müzayedesi ile satmaya çabalamaları bana biraz bunu düşündürdü. Umarım üretime geçerler. İlkel simit makinasına çok emek harcadılar/harcadık.

Kira günü de gelmiş. Yarın vermeyeceğim. Zaten kirayı verince geriye pek para kalmıyor. LPG kontrollerine başlarsam belki şu ankinden daha iyi durumda olacağım. Biraz kitap alabileyim, arada bir sinemaya gidebileyim, zorunlu ihtiyaçlarım karşılansın yeter. Almayı kafama koyduğum güncel bilgisayarı nasıl alacağım kim bilir. Gün doğmadan neler doğar...


Share/Bookmark

11 Eylül 2005

Bir Gün Daha...

Bugün çok farklı bir gündü, bir kere dün takvimde 10 yazıyordu, bugün 11...Bu kadar fark da yeter herhalde. LPG işinden para kazanmaya başlayıncaya kadar pesimist günler geçireceğim galiba. Sefaletten yaşamsal fonksiyonlarım durmak üzere. Sosyal yaşamsal fonksiyonlarım sıfıra indi zaten. Yıldız hala bir şey yemiyor. Ateşi de var. Zorla yoğurt yedirmeye çalıştım. Bir elimle ağzını açıp diğeriyle ağzına yoğurt tepmeye çalışırken tırmalamaması için ön ayaklarının da tutulması gerekiyor. Bunu yapamadığım için ön ayaklarını birbirine bağladım zavallının ve zorla yedirdim yoğurdu. Ne denediysem yemiyor. Hatta camı açık bulup içeri giren başka bir kedi ne koyduysam silip süpürmüş ama bizimkinde tık yok. Yarın mama alacağım. Umarım ciddi bir hastalığı yoktur.

Turbosquid'deki model henüz satılmamış ama bakanların sayısı iyi. Diğer kadın modelleriyle fiyat ve kalite açısından karşılaştırdım ve iyi bir model olduğuna karar verdim. Yalnız biraz daha narin, kaplamaları ile biraz daha uğraşılmış ve çeşitli giysilere sahip bir model haline getirirsem şansı çok daha fazla artacak. Bir de değişik formatları da eklemeliyim. Kas yığını erkek modeliyle de uğraşıp koyarsam çok iyi olacak. Az önce baktım, Ebay'dan sipariş ettiğim heykel el aletleri gönderilmiş. Modellerin satışı artarsa böyle güzel alış verişler yaparım.

Bugün taze fasulye pişirdim. Nedense son günlerde taze fasulyeyi çok seviyorum. Lezzetli oldu. Yemeği yaparken Devrim geldi, bilgisayarının sesinin bozulduğunu söyledi. Gittim, ses kartı çıkmış. Şu külüstür kasa yüzünden hiç bitmeyecek bu sorunlar. Sonra yine Devrim geldi, elinde bir kasa, içinde epey şeftali. İsmail getirmiş. Geçen yıl beni ıska geçti diye o kadar başının etini yemişim ki, bu sefer unutmamış. Güzel şeftali, sağolsun. İki tane yedim hemen.

Bugün 11 Eylül... Amerika'nın nasırına basılmasının yıldönümü. Uçak şeklinde iki tane füzeyle Amerika'nın (tabii ki Birleşik Devletler) psikolojik iki merkezi vuruldu. Bence bu olay bir milat. Kimilerine göre Amerikan rüyasının sonunun başlangıcı, kimilerine göre neocon denen yeni muhafazakarların küresel imparatorluğunun başlangıcı. İbre birinci olasılığa yaklaşıyor gittikçe. Katrina kasırgasında rezil kepaze olan ABD yönetimi bu gidişle bırak dünya egemenliğini, ülkesinin egemenliğini bile koruyamaz. Sadece silah gücüne dayalı egemenliğin modasının geçmekte olduğunu sevinerek görüyorum. Hadi hayırlısı.

Yarın da 12 Eylül. Şimdiki embesil kuşağın tohumlarının atıldığı tarihin yıldönümü. Tüm embesillere kutlu olsun.

Unutmadan, sevgili portalımız 3Dniz'i çok ihmal ettim. Kısa zamanda birşeyler yapmalı. Cüneyt Özdaş'la yaptığım röportaj elime ulaşsın, küçük bir çıkış planlarım. Üyelerimiz eskisi kadar ziyaret etmiyor sanırım. Bişey yapmalı...


Share/Bookmark

10 Eylül 2005

Fotokopi Gün

Bugün de diğerlerinin kopyası gibi. Yine geç uyku, yine geç uyanma. Yıldız da olmasa uyanacağım yok. O kadar gürültü yapıyor ki, uyanmamak mümkün değil. Pek zengin olmayan bir kahvaltı...Ama besin değeri fena olmayabilir. Bir kere çok kaliteli bir zeytin yedim. 20 tane falandı. Bir hayli kalori, vitamin ve bilumum iyi madde var içinde. Bal da vardı. Poliflora Kars Balı. Birim hacme düşen besleyicilik konusunda uzayın ilk üçüne girebilir bu bal. Sonra oturdum hemen bizim kadın modelinin başına, yeter artık, kaç zamandır şu modeli bitirip Turbosquid'e koyacağım diyorum... Saatlerce çalıştıktan sonra bizim yıldızın açlık grevine devam ettiğini hatırlayıp mama almaya gittim. O da ne, sadece köpek maması kalmış. Kedi maması namına bir şey yok. Oradan Çınar'daki hayvancıya gittim, kapalı. Pazaristan'a gittim orada da yok. Ne şanssız kedi bu. Pazar günü hiç bulamam. Pazartesiye kadar benim yediklerimle idare edeceksiniz Yıldız hanım...

Eve döndüm ve modele devam ettim. Birkaç render aldım. Kaplamaların ve endomorfların adlarını ingilizceleştirdim. Tüm dosyaları bir klasöre toplayıp zipledim. Ve artık model Turbosquid'de... Adresi de bu

Renderlerden biri de bu:



Dün yatmadan önce yıllardır adını ve bestecisini merak ettiğim TRT Radyo 3 cıngılını duydum, koşarak sonunu bekledim ve sonuç aldım: Mihail İppolitov İvanov'un Kafkas Skeçleri. Bugün hemen aramaya koyuldum. Aradıkça şaşkınlığım arttı. Zira bana çok yakın ve sıcak gelen bu eser, Türk Marşı ve Serdar Düzenlemesi olarak anılıyormuş. Oysa radyoda buna hiç değinilmedi. Neyse efendim, parçanın mp3'ünü bulana kadar göbeğim çatladı. (şimdiye kadar hiç bir şeyi çabucak bulabilmiş değililm zaten) O parçayı ve daha birçok harika parçayı indirdim. Onlarca kez dinledim.

Yine kötü alışkanlığım olan indymedia sitesine girdim. Okudum, okuduklarıma canım sıkıldı her zamanki gibi.

İç savaş engellenemezcesine geliyor. Kürt milliyetçileri iyice coştu. Ölülerin olması insanları duygusallaştırıyor ve yaptıklarının sorgulanmasına öfkelendiriyor. Her iki ulusun milliyetçileri için de geçerli bu. Asker cenazesi gitmeyen tek bir ili, ilçesi kalmayan Türkiye, artık tahammülsüz davranıyor. Garip bir kendine güvenle hareket eden Kürt milliyetçileri de öyle. İlginç bir haber vardı, Hakkari Yüksekova'da bir gerillanın cenazesinde toplanan kalabalık iranlı turistleri taşıyan otobüsleri taşlamış ve içindekileri linç etmeye kalkmış. Nedeni hemen anlaşılıyor; Mahabad'da yaşanan olaylar nedeniyle duygusallaşıp öfkelenen kalabalıklar olağan linç psikolojisine bürünmüştü. Linç psikolojisinin formüle edilmesi konusunda kişisel bir yöntem geliştirdim. Milliyetçilik+Cenaze+Duygusallık=Öfke, bilinç yitimi, linç, şiddet...

Bilecik'te yaşanan linç girişimi de polisin ve devletin kendi arkasında olduğunu düşünen aynı zihniyetteki insanların eseriydi. Saatli bombanın saati çalışıyor, henüz kablolar sökülebilmiş değil. İşin kötüsü bombanın nerede olduğunu bilen de, saatinin ekranında hangi rakamların yazdığını bilen de yok. İç savaş nasıl başlar, nasıl yürür kafa yoracağım önümüzdeki günlerde.


Share/Bookmark

Vira Bismilla

Gördüklerimden özendim, şu günlüğü edindim. Bugüne kadar defter günlüklerden tutmayı çok denedim ama on sayfayı geçemedim. Bakalım bu ne olacak?

Günümü anlatarak devam edeyim...Son bir haftadır olduğu gibi sabah ezanını müteakip uyuduğum için saat 13 civarı uyandım. Sefil buzdolabımı açtım, içindeki sefaletle karnımı doyurdum. Kedim Yıldız kedi mamasına alışmış, üç gündür yoğurt ekmekle kandırmaya çalışıyorum, açlık grevine niyetli gibi. Bilgisayarın başına oturdum. Uzun zamandır üstünde çalıştığım kadın modeline devam etmeye niyetlendim ve canım istemedi. İnsan yüzü görmeyeli nice oluyor dememle birlikte traş olup dışarı fırladım. Gidecek neresi var ki, sevgili komşum ve okuldan arkadaşım Devrim'in kitapçı dükkanı. Bir yığın insanla bir yığın incir çekirdeği doldurmayacak sohbetten sonra süpermarkete gittim. Birsürü şey aldım ama asıl gitmeme neden olan şeyi almayı unuttum: Yıldız'a mama. Neyseee, yarın alırım (bu bugünün işini yarına erteleme ve boşverme alışkanlığı çok tehlikeli boyutlara ulaşacak gibi görünüyor ama, du bakalım.) dedim, nefis Aynes yoğurdu, ekmek ve bir adet mükemmel, sert, sulu elmadan oluşan akşam yemeğimi yedim. Günün özeti olarak ekleyecek bir şey de içime oturmuş karın ağrısı, huzursuzluk, ümitsizlik, ümit, beklenti karışımı garip duyguydu. Bugün hiç geçmedi. Nedenini tam olarak bilemiyorum.


Share/Bookmark