30 Nisan 2006

Dönüm Noktası


Yarın 1 Mayıs. Kutlu olsun. Gecikmiş bile olsa, bazı dönüm noktalarını yaşayacağız.

Tunç Taylan'ın işçi siluetini wacom'la boyadım. Tablete alışmam için iyi oldu.


Share/Bookmark

12 Nisan 2006

Velespit

Devrim'le birer fiyakalı bisiklet aldık. Bisiklet gezileri yapacağız artık. İlk gezimizi geçen pazar günü Pamukkale'ye yaptık. Can ve Ufuk da vardı. Sen kalk 30 kilometre pedal bas, Pamukkale girişinde pusuya yatmış olan Deli Dumrul desin ki; geçenden yirmi gayme, geçmeyenden elli gayme... Bi gayme olsa vermeyiz dedik, biz sporcuyuz dedik, illa ki girecek açık bi yer buluruz dedik, hafiften meydan okuma havasında gerisin geri ettik. Neyse ki başkalarından sonraki gezimizde kullanılmak üzere bir tüyo da edindik. Antik tiyatronun arkasındaki köyden girişte herhangi bir dumrul konuşlandırılmıyormuş.
Bugünkü geziye yalnız Devrim'le ben gittik. Tüyomuzu planımızın ana ekseni haline getirdik ve köy köpeği hücumlarına karşı tetik bir vaziyette köyden geçtik. Bedava sirkenin tadını almakla aynı şey; sonsuz bir özgürlük duygusuyla bölgeye duhul olduk. Hafif ve tatlı yorgunluğumuzun da çağrısıyla tiyatroda oturduk. Boş sahneyi baygın baygın izledik. Ve sonra, kendimizi bir japon turist membaında bulduk. Her taraftan Japon fışkırıyordu. Aklımdan vataşi no name Barış des, anata no name Devrim des gibi cümleler geçti.
Sonra aşağı, travertenlere çevirdik dümeni. Satıcılar ve ikimizden gayrı TC uyruklu kimse yoktu. Pişmiş topraktan yapılma su dolu bir pipoya benzeyen düdükten satan sürüyle satıcı vardı. Hepsi hiç bıkmadan bu garip düdüğü öttürmeye çalışıyordu. Kafamızın şiştiği andı ki, oradan kaçarcasına uzaklaştık. Geri dönüşte benim koltuğun altındaki vida gevşedi ve koltuk bir ileri, bir geri eğilmeye başladı. O ne zorluk, o ne işkence... Üstüne bir de ön vitesin arızalanması yok mu...Tüm enerjimi aldı götürdü. Denizli'ye nasıl varabildim, bilemiyorum. bir taraflarımın tarif edilmez ağrısını da eklemeden edemeyeceğim.
Bisiklet gezileri için ayrı bir blog mu yapmalı acep? Evet sayın okurlar, ne dersiniz?


Share/Bookmark

6 Nisan 2006

Nereye Sevgili Yurdum?

İç savaş plânı -şimdilik- hiç aksamadan yürüyor. Gidişata bakılacak olursa, önümüzdeki yazın sonuna kadar ülke tamamen iç savaş ortamına gömülecek. Kürt milliyetçilerinin "ezilen ulusun milliyetçiliği olmaz" türünden saçma sapan değerlendirmeleri her yaptıklarını meşru görme eğilimine yol açıyor. Bu ise gittikçe ırkçı-faşist bir tarzı benimsemelerine götürüyor onları. Gözlerini kör eden Türk düşmanlığı ABD'li abilerine daha da yakınlaştırıyor onları. Türk faşist hareketi zaten olduğu yerde duruyor. Metropoller barut fıçısı, her an korkunç bir boğazlaşma başlayabilir. Aynı süreçte ABD'li askeri yetkililerin İskenderun Limanı'na el koyma hazırlıkları yaptığını duyuyoruz. Karadeniz için Montrö sözleşmesini delen talepleri olduğunu da...
Bölünme olasılığı ilk defa ete kemiğe bürünüyor, güçlü bir olasılık haline geliyor. Yıllar önce dile getirdiğim olasılığı yineliyorum. Kürt-Türk boğazlaşmasına eşlik edecek bir dinci gerici ayaklanma, emperyalistlerin "insani" müdahale adına bölgemizi doğrudan kontrol etme girişimine yol açacaktır. Bu sırada İran ya da Irak'ta onursuz bir macera içine sürüklenebilecek silahlı kuvvetler de süreçte belirleyici olmaktan çok uzakta olacaktır. Kafkaslar'ı daha doğrudan kontrol etmek isteyen ABD'nin Kukla Kuzay Kürdistan'a acilen ihtiyacı var. Turuncu devrimler döneminin hezimetle sonuçlanmaya başladığı bu dönemde Türkiye Kürtleri için sivil itaatsizlik eylemleri yerine şiddet içerikli bir karışıklık çıkarmak ABD'nin dönemsel politikalarına daha uygun düşüyor. Yugoslavya'yı hatırlayalım; emperyalistlere alet olan halkların ayrılma girişimleri, diğer halklarda anti-emperyalist bir önderlik potansiyeli yoksa biçimsiz bir milliyetçiliğe yol açar. Türkiye ve Türk halkı için de -şimdilik- en güçlü olasılık ne yazık ki budur. Ülke "Kurtlar Vadisi" ve "Kürtler Vadisi" olarak bölüşülmeye hazırlanılıyor. Ne kara bahtlısın ey yurdum, başındaki belâlardan kurtulmak istedikçe, daha büyük belâların kapısını açıyorsun ama bunun farkında değilsin. Sonuna kadar anti-emperyalist olan bir siyasi özne yaratamadıkça dünyanın unutamayacağı acıklı hikayeler yaratacaksın.


Share/Bookmark