28 Mayıs 2006

Yanılsama

Birkaç gündür aklım bu kavramda; yanılsama... Aklımız gerçekleri nasıl da evirip çeviriyor, nasıl da akı kara, karayı ak gösteriyor. Güdüler, toplumsal etkiler, uzun ve kısa vadeli "çıkar"lar irademize şike yaptırıyor. Birilerini birdenbire nasıl da şiddetle sevip nasıl aniden nefret ediyoruz. Yaşama bakışımız nasıl da kedinin ulaşamadığı ciğer mevzuunda yansımasını buluyor. Tek kötü yanının "fazla iyi olmak" olduğunu söyleyen, zaaf ve eksiklerini şov malzemesi yapanlarımız var. (çok sakarım ben, yaşasınnn! gibi)Bu insanat bahçesinde tutarlı ve düzgün ilişkiler yürütmek ne zor. Aslında rutin iletişim ritüellerinin dışında bir ilişki görebildiğimi de söyleyemem...

Kimyamda bir gariplik olmalı, yine pesimist laflar ettim galiba... Bir şeylerin dengesini bulması için gerekliyse varsın olsun.


Share/Bookmark

27 Mayıs 2006

Sıcak!

Ey koca mavi bilye... Kuzey yarıküreyi yine güneşe odakladın. Her yıl ilkmiş gibi sıcağa şaşıp kalıyorum. Yine havada kaynayan zift sıcaklığı. Etin-kemiğin zavallı karışımı olan vücudum kendi sıcaklığını korumak için kendini paralıyor. Bitkin düşürüyor beni. Genlerim atalarımın püfür püfür, yüksek rakımlı mekânlarını arıyor sanki. Bana daha kuzeyi işaret ediyor. Az kaldı, çok geçmeden oralarda olacağım.

"Sevgili Günlük" alınmasın, saklıyor falan değilim. Geçen haftaki gelişmeleri yazacağım elbet... Odakların odağı Beyoğlu'daydım geçen hafta. Taksim-Tünel arasında girilmedik ara sokak bırakmadım. Türkiye'nin zamansal ve mekânsal özeti gibi geliyor oralar bana. Nicedir görmediklerimi gördüm, manevi yanımı yumuşatıcıya yatırdım. Ütopyalarımın seviml taşıtı tren beni Ankara'ya götürdü sonra. Ardından kısa bir yolculukla Eskişehir. Sevgili Öykü kılavuz oldu, bir sanatçının elinde bir şehir nasıl şekillenir, gördüm. Demek ki böyle şeyler de yapacağız.

Modo 201 çıktı nihayet!!! Altı aydır yeni modellemelerimi, renk ve kabartı kaplamalarımı şimdiye erteliyordum. 3Dniz'e haber yaptım hemen. Ardından da edinmenin yollarını aramaya başladım. Luxology'de "try 201" butonunu tıklayınca "coming soon" diye çok beklersin mealli bir ibare karşılıyor insanı. Çareler tükenmez. Tam da tahmin ettiğim gibi Rus kardeşlerim ellerini çabuk tutmuş, Modo 201'in indirme linkini ilan etmişler. Hem de Luxology'nin resmi sitesinde bir klasörden! Lisans dosyası imal edip eklemeyi de unutmamış becerikli Slav kardeşlerim. İndirdim ve kurdum. Önümüzdeki onbeş gün Modo 201 başında sabahlayacağım artık. Afrodit modeline devam edebilirim artık.


Share/Bookmark

16 Mayıs 2006

İklim mi değişiyor?

Bu sabah saat 07.30...kapı çaldı, Gövdemi kapıya zor götürdüm. Devrim kalkmış, "Hadi marakeş, ben akmek almaya gidiyorum, sen de onbeş dakika sonrasına hazır ol." diyor. Yüzümü yıkadım, kapri diye adlandırılan eksik pantolon, fazla şort olan giysimi giydim, boğazsız çoraplarımı ve tişörtümü de tabii. Omuz çantamın kayışını kısalttım, içine bir tornavida ve iki alyan anahtar koydum. Yüzümü kremledim. Akşamdan hazırladığım, içinde peynir ve domates olan saklama kaplarını sırt çantama yerleştirdim. Bir litre kayısı suyunu da... Devrim ekmek arası patates kavurma hazırlamış. Onları da çantaya yuvarladık. Bisikletlerdeki son ayarlamaları da yaptıktan sonra yola çıktık. Her şey tamam, bir şey eksik: nereye gideceğiz?

Bastık pedallara. En kısa yoldan Muğla yoluna çıktık ve Muğla yönünde ilerlemeye başladık. Başından itibaren iyi nefes kontrolü yaptığım için yorulmadan rampaların hakkından geldim. Bir yirmi km kadar sonra kahvaltılıklarımızı yemek üzere çay içilebilen bir yere oturduk. O da ne, az ilerimizde gözleme yapan bir kadın. Birer tane ıspanaklı-peynirli gözleme ve birer de duble çay söyledik. Doyana kadar yedik. Kahvaltılıklarımız mahzun mahzun bize bakıyordu çantadan.
Yola devam ettik. Sürekli rampa. Geriye dönüşün vereceği zevk duygusu motive ediyor. Bir on km daha gittikten sonra baktık ki, rampaların sonu yok. Yeter gaari deyip geri döndük. Bu arada patron ararken telefonumun şarjı bitti ama ben mesajı aldım: "mümkünse bir uğrar mısın" dan başka bir şey olamaz. İşe de fazla gecikmemek için biraz hızlı gidiyorum. Denizli girişinde yağmur bastırdı. İnadına durmadım. Üstümdekiler tamamen vücuduma yapışmış durumda ve çamurluk engeliyle karşılaşmayan tekerlekler yerden topladığı çamur ve suyu büyük bir zevkle sırtıma püskürtüyor. Arkama bakmadan gidiyorum. Gariptir ama, yağmurda bisiklet sürmek daha kolay geliyor. İstiklâl caddesine saptım. Devrim arkada görünmüyor. Suluköprü civarında arkamdan sesini duyunca rahatladım. Eve geldik. Hiç yorgunluk hissetmiyorum. Sadece malum yerimde bir ezilme ağrısı var. Eve girer girmez kendimi duşa attım. Sonra çıkıp Devrim'in ekmek arası kavurmalarından bir çeyreği mideye indirdim. Sonra dooğru işe. Epey bir iş gelmiş. Hepsini bitirip geri dönerken gök gürlemeye başladı. Yarım saatlik yürüme yolumu öyle bir hızla yürüdüm ki, adımımı evden içeri atar atmaz sağanak yağmur başladı. Ne şans ama.

Bugün de tabletle ZBrush'ı denedim. Daha önce yaptığım poligonal kadın kafası modelini pek tarzım olmasa da iyi saatte olsunlar suretine getirdim. Evet, tabletle ZBrush kontrolü mükemmel. Sonuç aşağıda. Boyama yapmadım. O da sonraya...


Share/Bookmark

15 Mayıs 2006

3. Wacom Denemesi

Kullanmayı daha önce hiç düşünmediğim Corel Painter'ın nasıl bir şey olduğunu Wacom gelince anladım. Boyama için bundan iyisi can sağlığı. Bir fırça seçip ayarlarını yapıyorsun ve sonra oluşturduğun özel fırça kutusuna sürükleyip bırakıyorsun. Artık bu fırça o ayarlarla o kutuda durmaya devam ediyor. Bir de gerçek palette boya karıştırmanın birebir aynısını yapmışlar ki, buna hayran oldum. Ve yanda (şimdi yanda ama yayınlanınca üste mi çıkar, bilmiyorum.) Painter 9.5 ile yaptığım son Wacom denemesi. Yavaş yavaş ilerliyor muyum ne? :P


Share/Bookmark

3 Mayıs 2006

Bir Wacom Denemesi Daha

Bugün de Wacom kullanarak Flash'ta çizdiğim karikatürü koyuyorum. Konusu; asker-sivil bürokrasinin ABD karşısındaki "millî haysiyet" timsali duruşu.

Ekleyecek bir şey yok.


Share/Bookmark