5 Ekim 2006

Kim Karar Veriyor


Zavallı dinozorlardık. Paylaşım diyorduk, fırsat eşitliği diyorduk. Zamanın çoook gerisinde kalmış "iyi niyetli" ütopyaları seslendiriyorduk.
Paylaşım rekabeti yok ederdi. O yüzden gelişmenin önünde engeldi. Emek vererek elde ettiğin bir şeyi neden başkasıyla paylaşacaktın ki. Her şeyin merkezinde birey vardı. Bireyin ilerlemesi ve diğer bireylerin önüne (her nasıl olursa olsun) geçmesi toplumsal ilerlemenin de kaynağıydı. Hem zaten reel sosyalizmin çözülüşü paylaşımın ve fırsat eşitliğinin insan doğasına aykırı olduğunu kanıtlamamış mıydı?
Uzatmaya hacet yok.
Zamanın gerisinde kalmayan "çağdaş" dostlarımız hep bunları söyledi yıllarca; dost acı söyler misali. Neredeyse inanacaktık.

Şimdilerde moda bir akım var. Bu akıma bir isim takmışlardır ama, henüz öğrenemedim. Bir kitap alıyorsun, okuyorsun. Dışarıda bir yerde, bitirdiğin mekânda bırakıp gidiyorsun, bir yerine not ve tarih düşerek. Kitabı bulan da okuyup aynı şeyi tekrarlıyor. Böyle böyle onlarca kişi tarafından okunup dünyayı dolaşan kitaplar varmış. Ne güzel, değil mi?

Bu akımda garip bir yan yok. Gariplik başka yerde. Geçmişte paylaşımın ve fırsat eşitliğinin olanaksızlığı üzerine bilge söylevler veren kişiler ya da kesimler şu an bu moda akımın uygulayıcısı ve propagandacısı konumunda.

Ne değişti de paylaşmaya karar verdiler? Ne değişti de, birilerinin para ödemek zorunda olmadan kitap okuyabilmesini savunur hale geldiler? Ne değişti de, rekabetçi insan doğasına aykırı bir yaşam tarzının unsurlarını kendi yaşamlarına soktular?

Kendi çıkarlarını her şeyin üstünde tutan bireylerden oluşan toplumun çıkarlarının da otomatik olarak yükseleceği düşüncesinin akıl dışı olduğunu fark mı ettiler? Fırsat eşitliği olmadan yaratılan rekabetinvahşi bir boğazlaşmaya dönüşeceği gerçeğine mi erdiler? Paylaşımın insan doğasının gerçeği olduğunu mu keşfettiler?

Evet demek isterdim. Ama ne yazık ki durumun açıklaması çok net ve kısa: Dün o modaydı, bugün de bu moda... Paylaşımı ve eşitliği taktıkları yok.
Bugün sıradışı bir trend olarak canla başla yaşama geçirmeye çalıştıkları şeyi biz yıllardır yapıyoruz. Kitaplarımız tekil anlamda bize ait değil. Birimiz bitirir, bir diğerimiz başlar. Alan kişilerin düştüğü notlar ve tarihler ilginç bir kronoloji oluşturur. Çoğu zaman "kaybolur". Başka bir yerde yaşamına devam eder. Kitap alamayacak durumda olduğu için okuyamayan arkadaşlarımız yoktur bizim.

"Amerika'yı yeniden keşfetmek" deyimini kullanacağım ama, ortada bir keşif de yok. İrade dışı bir taklidin ötesinden söz etmek çok güç. Umutlanmak istiyorum ama, yarınki trendin ne olacağını, taklitlerin nereye yöneleceğini kim bilebilir?

(Yukarıdaki penguen Devrim'in kitap ayıraçlarında olacak. Dün çizdim. Linux'un pengueninin kardeşidir. Ne de olsa özgür. Benzemesinde etik sorun yok.)


Share/Bookmark