28 Mart 2007

Nihayet




Makina nihayet geldi. İlk çektiklerim bunlar. Öğrenmek gerekiyor bir sürü şeyi.


Share/Bookmark

16 Mart 2007

Nereden Geldi Aklıma?

İzmir'de çalışıyordum. Sevmeden ve istemeden çalıştığım nice işyerlerimden biriydi. Bilgisayara gömülmüş, bir Flash intro'sunun son rötüşlarını yapıyordum. İşyerinin giriş kısmından gelen seslerin içinden adımı seçtim. Aynen şöyle: mır mır mır, Barış bey mır mır mır mır... Orta boylu, yanık tenli, bıyıklı, eskimiş takım elbiseli bir adamı yanıma gönderdiler.
Gönderilme sebebini açık etmek için biraz geri gidelim. Bahsettiğim zamandan bir yıl kadar öncesi. Eskiden evimizin alt katında pidecilik yapan Ercan Abi, batırdığı onlarca işin arasına pideciliği de eklemesini müteakip, evde geçen depresif günlerine bir nebze olsun hareket katmak için bir şeyler yapmaya başlar. O yıllarda TRT 2'de yayınlanan bir program vardı, sanırım adı Resim Sevinci gibi bir şeydi. Hani şu kıvırcık, papaz saçlı, sakallı, güler yüzlü amca'nın el çabukluğuyla doğa resimleri yaptığı program. Ercan abi de o programın müptelası olur. Her nasılsa temin ettiği tual, boya ve fırçalarla benzer resimler yapmaya başlar. Çok kestirme bir algıyla kendini sanatçı olarak görmeye başlamasından mıdır, nedendir, bir süre sonra bilgisayar grafiklerine ilgi duymaya başlar. Corel Draw ile vektörel çizimler yapmaya çalışır. Artık kartvizit, broşür, etiket, serigrafi, promasyon (onun söyleyişiyle), ıvır zıvır denizine atılmaya hazırdır ve atılır da. Tam bu dönemde tanıştım Ercan abi ile. İşsizdim. Hoşbeşten sonra beraber çalışmaya karar verdik ve izbe bir işhanında iğrenç bir oda tuttuk. Altı aylık bir debelenme sonucu elde ettiğimiz kocaman sıfırın verdiği moralle yeni sıfırlara doğru yelken açmak üzere oradan ayrıldım.
Şimdi tekrar yukarıda kaldığımız yere dönebilirim. Ercan abi, görsel sanatlar konusuna yeteneğimi ve mekaniğe olan ilgimi sentezleyip, karşısına çıkan bu adamı keşfetmek üzere bana göndermişti. Hattâ bir hafta kadar önce de telefonla arayıp olağanüstü yetenekli bir mucitle karşılaştığını ve mutlaka görmem gerektiğini söylemişti.
Adam, karşımda duruyor ve heyecandan geberiyordu. Elinde bir tomar kâğıt, ne yapacağını bilemez bir şekilde ezim ezim eziliyordu. Hemen bir odaya götürüp oturttum. Çaylar geldi ve adamın elindeki kâğıtları incelemeye başladım.
Köşeleri yıpranıp kıvrılmış, çoğunda çay ve yiyecek lekeleri olan, kimi çizgili harita metot defterlerinden koparılmış onlarca kâğıt. Önce kurşun kalemle çizilip sonra muhtemelen altılı kuruboya setleriyle boyanmışlardı. Sohbet ederken falan farkında bile olmadan çiziktirip sonra bir şeye benzettiğimiz ve bu doğrultuda ilerletmeye çalıştığımız resimler olur ya, onları andırıyordu. Sivri uçlu formlar rastgele çizilmiş, sonra buna daha küçük sivri uçlu formlar eklenmiş ve boşluklar kuruboya ile doldurulmuştu. Ercan abinin telefonda söylediği müthiş tasarımlar, jet, uçak, uzay mekiği, aerodinamik, dizayn, yetenek sözcükleri havada uçuşuyor, ben ne yapacağımı bilemeden incelemeye devam ediyordum.
Asla "bunlar bi işe yaramaz kardeşim" diyemem. Kendimle ters düşsem de, "evet, güzel, nereden esinlendin?" gibi şeyler söylemeye başladım. Adam gevşedi, heyecanı yatıştı, kendine güveni geri geldi. Biraz fazla gelmiş olacak ki, baştaki rollerimizi değiş-tokuş ettiğimizi farkettim. Şimdi ezilip büzülen, ne diyemeyeceğini bilemeyen bendim, o ise alaylı bir ustanın cahil cesaretine benzer bir tarzda, imkânsız projelerini ballandıra ballandıra anlatıyordu. Projelerinin arasında elektrik yakmayan elektrik sobası da vardı ki, biraz anlattırdıktan sonra konuyu nasıl kapatacağımın yollarını aramaya başladım. O kadar ezilmiştim ki, adam kendisinin keşfedilmesinin an meselesi olduğunu, yabancı şirketlerle bağlantı kurmasının zor olduğunu söyledi ve giderayak bana bir görev bile verdi: Buluşlarının bulunduğu bir web sitesi yapmak. Karmakarışık duygular içindeydim. O sırada işlerimin yoğun olduğunu, uygun bir zamanda arayacağımı söyleyip telefonunu aldım. Adam gittiğinde öyle bir rahatlamıştım ki. Böyle ucuz bir numarayla başımdan savdığım için kendimden utanıyordum ama bunu da bastıran karmaşık düşünceler beynimi kemirip duruyordu. Neden gerçeği söyleyemedim, neden "bunlar bir işe yaramaz" diyemedim?
Aradan tam 9 yıl geçmiş, şimdi olsa gene diyemem. Ben böyleyim.


Share/Bookmark

9 Mart 2007

Duruş


Kurt köpeklerinin arka bacaklarını yanlara açtıkları özel bir duruşları var. Önceki modelde yapmamıştım. Şimdi yapmaya çalıştım.


Share/Bookmark

7 Mart 2007

Devam


Share/Bookmark

5 Mart 2007

A Desalambrar

Victor Jara'nın yürek dağlayan parçasını Daniel Viglietti söylüyor.


Share/Bookmark

4 Mart 2007


Alman çoban köpeği modeline revizyon...


Share/Bookmark

1 Mart 2007

Tabaksız Olmaz


Share/Bookmark

Tavşan Kanı


Bir bardak çay. Yansıma, kırılma, doygunluk, ortam aydınlanması, parlaklık, ve daha onlarca parametrenin ayarlandığı bir çalışma. Tabağı ve kesme şekerleri de ihmal etmemeli.


Share/Bookmark