28 Ağustos 2007

Müftü

Evvelsi yıl. Doğalgaz için çaktırmadan istihbarat toplayacaklar. Sobalı ve kaloriferli evler belirlenecek, sözümona kalorifer sistemleri denetlenecek ve sobalı evlere de soba yakma teknikleri hakkında bilgi verilecek. Kaloriferler için makina mühendisleri görevlendirildi. İkişerli gruplar halinde dolaşıp terör estireceğiz kalorifer dairelerinde. Bana tam işin erbabı bir partner düştü. -muş gib yapmanın ustası, kontrol etmeden kontrol etmiş gibi yapan, arada da ateşçilere fırçalar atan bir arkadaş. İşin gerçek amacını tahmin ettiğimden ses çıkarmıyorum, ona uyuyorum ben de.

Kamu kurumları, okullar, hanlar, hamamlar, vesaire, her şey var bölgemizde.

Bir gün sıra müftülük binasına geldi. "Buradan sorumlu kim?" dedik. Üstümüzde tek tip kıyafetler, bakışlarımız sert ve kararlı; hemen bulup getirdiler sorumluyu. Müftü tabii. Sonra ateşçiyi istedik. İki dakikada karşımızda. Kontrol ediyormuş gibi yapıp müftünün odasına çıktık. Çaylarımızı yudumlarken muhabbet koyulaştı ve ekip arkadaşım zırvalamaya başladı. Bir rüyasını en ince ayrıntısına kadar anlatmaya başladı. "Hocam, gökyüzünün yarısı siyah, yarısı beyaz, ben siyah taraftayım, beyaz tarafa doğru gitmeye çalışıyorum, ileride adamlar var, bana şöyle dediler, böyle dediler, ben şöyle yaptım, böyle ettim..." Sıkılmaya başlamıştım ki, sadede geldi, "hocam, bu rüyam hayır mıdır, şer midir?" En renklisinden, muhtemelen bir tavuz kuşu tüyünü anlattıklarının orta yerine dikti yani.

Müftü dikkatlice dinledikten sonra sakin bir ses tonuyla "rüyalar genellikle insanların düşünme süreçlerinin devamıdır. Geçmişten, gelecekten, ya da bilinmeyen bir şeyden haber vermez. Bu kadar uzun ve karışık bir rüya muhtemelen fiziksel bir rahatsızlığınız yüzünden ortaya çıkmıştır..." Dedi.

Morarmış arkadaşımla olay yerini terkederken karmaşık hisler içindeydim. Biz bilimsel eğitim görmüş insanlardık, müftü dinsel eğitim görmüştü. Neyle nerede karşılaşılacağı belli olmuyor, değil mi?


Share/Bookmark

Şimdi de Tüm Vücut


Sculpey ile ikinci denemem. Bu kez de tam bir vücut deneyeceğim. Telden yaptığım iskeletin üzerine kapladığım ilk katmanı fırında pişirdim. Daha doğrusu yaktım :) Bacaklardan belli oluyordur. Neyse ki üzerine kapladığım tabaka örtecek. Oldukça küçük çalışıyorum. Zira çamurum az. Daha birkaç model çıkarmalıyım kalan çamurla. Yandaki kibrit kutusu modelin boyutu hakkında fikir verebillir.


Share/Bookmark

24 Ağustos 2007

Putin'e Benziyor Yandan


Sculpey hamuruyla ilk derli toplu deneme. Çok küçük yaptım. Boyu 5 cm kadar. Ayrıntı eksikliği biraz da bu yüzden. Vladimir Putin'e benziyor yandan sanki.


Share/Bookmark

23 Ağustos 2007

Sadeleştirme

Kendimce bir sadeleştirme yapmayı deneyeceğim:

1. Yalçın Küçük, Anadolu üzerine örtülü bir Yahudi-Ermeni savaşı olduğunu yazar. Sağlam kanıtları da vardır. Türkiye'nin hemen tüm tezlerine aykırı tutuma sahip olan İsrail "her nedense" "Ermeni soykırımı" iddiaları konusunda Türkiye'nin yanında yer alırdı. Bayram değil, seyran değil, neden? Yalçın hoca yanılmıyordu büyük olasılıkla.
Ama bir şey oldu; ABD'deki Yahudi lobisini temsil eden ADL birdenbire soykırım iddialarını tanıdı! Çok derinlerde, çok ciddi şeyler değişti. Bekleyin, yakında su yüzüne inanılmaz dalgalar vuracaktır.
2. Finans sektörü yabancıların denetimine geçiyor. Büyük ortağı yabancı olan kurumlar millete bolca kredi açıyor. Millet bu yabancı krediyle ev, araba, buzdolabı, televizyon, motosiklet alıyor. Bu alışverişlerin kârının önemli bölümü de tüketim malları satan firmaların yabancı ortaklarına gidiyor. Son beş yılda öyle ya da böyle borçlandırılmış bir halk yarattılar. Borçlu insan en çok ekonomik krizden korkar. Sözde bir istikrara tanrı gibi tapar. Kriz tehdidiyle borçlu insana her şeyi yaptırabilirsiniz. Bırakın yüzde kırkyediyi, yüzde yetmişi bile yaptırırsınız. Bu politikayı bir eşek bile uygulasa başarılı olur.


Share/Bookmark

19 Ağustos 2007

Olmayanın Hissettirdikleri

Azı dişlerimden birini çektirmiştim. Çektirdikten sonra bir süre o olmayan dişim ağrımıştı. Kökü falan değil, basbayağı olmayan dişin kendisi ağrımıştı. Kolunu, bacağını ya da başka bir uzvunu kaybedenlerin de o olmayan uzuvlarının ağrısını yıllarca çektiklerini okumuştum. Hattâ sağ bacağı olmayan bir adam, sağ bacağının baş parmağının ağrısından geceler boyu uyuyamamaktadır.

Olmayanın acısını hisstemek... Bazen kendimi yurtdışında canlandırırım ve memleket hasretinden için kavrulur. Hiç yurtdışında yaşamadım ama o hasreti tattım. Garip ama gerçek. Yukarıdaki örnekle bir bağıntısı olabilir mi?


Share/Bookmark

16 Ağustos 2007

Koltuk

Bazı koltukları hiç sevmem. Tepenizde biri size bir operasyon yapacaksa o koltuk benim için en kanlısından elektrikli sandalye gibidir. Dişçi, berber, göz doktoru kollarınızı o insafsız ve altedilmez kayışla koltuğa mıhlar. Boynunuzu da öyle. Kafanızın üstüne suyla ıslatılmış süngeri yerleştirir. Elektrodların temas ettiği yerleri de seyreltik asitle ıslattıktan sonra cellada dönüp başını sallayarak işaret verir.

Papaz gibi diye tabir edilir, saçlarınız uzamıştır. (kel papaz yok mu ki?). Başka çare kalmamıştır. Dükkana girersiniz. Neyse ki tüm koltuklar doludur. Oturup kurbanlık koyun gibi sıranızı beklersiniz. Sehpaların üstünde spor gazeteleri görürsünüz. Hayatınızda hiç bir yeri olmayan bu gazeteler bile çaresizliğinizi paylaşan bir dosta dönüşüverir. Derken koltuklar boşalır ve size sıra gelir. "Durun, daha Alex'in transfer dedikodularını okuyacaktım, kıymayın bana..." demek gelir içinizden. Kös kös kalkar, o koltuğa kendi rızanızla oturursunuz. Cellat sizi hazırlamaya başlar. Su püskürten bir şişeyle başınızı güzelce ıslatır. Elektriği daha iyi geçirsin diye olmalı... Derken idam önlüğü, boynunuzun arkasından geçirilip iğnelenir. Zaman zaman ense derinize zaptedilir. Gıkınız çıkmaz. İdam yaftası önünüze asılır: "Her ay düzenli olarak papaz gibi olan bu adam, tüm uyarılara rağmen yine papaz gibi olmuştur. İdamına karar verilmiştir!"Sonra o korkunç makas, hani şu şakladıkça kendini bileyenlerinden; son isteğinizi sorar. Mertçe "yoktur!" dersiniz. Oysa boğazınız kurumuştur, bir şey söyleyecek hal kalmamıştır. Cellat etrafınızda fır fır dönerek makasıyla dansetmektedir. Yutkunmaktan gırtlağınız ağrır. Karşınızdaki aynaya bakmaya yüreğiniz elvermez. Musluğun üzerindeki bir noktaya sabitlenir bakışlarınız. Bir süre sonra cellet yöntemini değiştirmeye karar verir. Usturasına en doğrayıcı jiletini takar ve ensenizde bir ölüm dansına başlar. Kafanızda, ensenize boyuna sürtülen jiletin kaç saniyede omuriliğinizi bulacağını hesaplarsınız.
Derken cellat, olayın tadını farklı bir yöntemle çıkarmaya karar verir. İspirtoyla tutuşturduğu bir meşaleyle dansına devam eder. Kafanızı yakarak öldürmeye karar vermiştir. Kulaklarınıza sert salvolar yapar meşale. Alevleri kulaklarınıza sokup beyninizi haşlamaya karar vermiştir muhtemelen. Yanık kıl kokusu ortalığı sarar. Tam sonuna geldik derken cellat bir şey daha denemeye karar verir. Az önce usturayla oluşturduğu mikro kesikleri alkolle doldurarak acıdan öldürmeye karar vermiştir. Avuçlarını kolonya ile doldurup şap şap ensenize vurur. Yine gıkınız çıkmaz. Ölüm nereden ve nasıl gelirse hoş geldi sefa geldi dersiniz.
Ama aniden bir şey olur. İdamınız durdurulmuştur! Şartlı olarak serbest bırakılırsınız. Şart ise bir daha papaz gibi olmamaktır!


Acaba ben 5 yaşındayken göz muayenemi yapan tuhaf doktorun söylediklerini yapmadığım için beni tokatlamasıyla mı oluştu bu fobi? Kim bilir?


Share/Bookmark

11 Ağustos 2007

Paradise Now




Az önce izledim "Paradise Now" adlı filmi. Konusu falan bir yana, filmin başrol oyuncusu Kais Nasif'in tipi dikkatimi çekti. İşte filmden birkaç kare. Birine feci şekilde benzetiyorum. Kime? (Resimlerin daha büyük hallerini görmek için üzerlerine tıklayın)


Share/Bookmark

10 Ağustos 2007

Paylaşmak Güzel Şey

Bir şarkı duyarsınız ya da aklınıza gelir. Onu bulmak için internete dalarsınız. Arama motorlarında bin tane sonuç çıkar. Büyük olasılıkla bir tanesi bile amacınıza ulaştırmaz sizi. Sinirlenir, bırakırsınız. Bazen de akla hayale gelmeyecek genişlikte müzik kaynakları bulursunuz. Aradığınız her şey vardır.
3D'ci dost Erkan sağolsun, böyle iki kaynaktan haberdar etti. İlki ,binbir ülkeden binbir albüm. Her gün de yenileri ekleniyor. İkincisi her konuda şaşırtıcı sitelere sahip olan Rus kardeşlerimize ait. Müzik, program, hobiler ve akla gelebilecek her konuda indirilebilir kaynaklar sunuyorlar. İndirme inklerine ulaşmak için üye olmanız gerekiyor. Sayfayı ingilizce görüntülemek için babelfish'i kullanabilirsiniz.


Share/Bookmark

9 Ağustos 2007

Sona Doğru


Son rötuşlar...


Share/Bookmark

7 Ağustos 2007

Render


Share/Bookmark

6 Ağustos 2007

Yaşam








Yaşamı matematiksel bir modelle ifade etmek beyhude bir çaba. Ama beyhude çabalar göstermek de yaşamın gerçeklerinden biri. Bir deneme yaptım...


Share/Bookmark

2 Ağustos 2007

Ters Asimetri (çoğunluğa göre tabii)

Binbeşyüz tane bilimsel açıklaması var, hangisine tâbiyim bilmiyorum ama, ben solağım. Şekillenme, yaşken eğilme evremde kimse müdahale etmediğinden olmalı ki, elde solak, ayakta sağlak, veya başka türlü garip kombinasyonlara sahip olanlardan olmadım. Baştan aşağı solağım! El, ayak, kulak, göz, bilumum asimetrik organda sol tarafım baskın. Simetrik organlar arabuluculuk etmeye kalksa da, durum değişmiyor.

Ben de dahil herkes, bir solak sol eliyle iş görürken garipser. Bir terslik, bir beceriksizlik vardır sanki. Tabii yanılsama. Bugüne kadar soğan doğrarken, patlıcan oyarken, yeri süpürürken az insan elimden iş almaya kalkmadı. Halbuki çoğundan iyi yaparım. Ama alışılmayınca beceriksizlik algısı değişmiyor ne yazık ki.

Klasik sorunlarımız; solaklara göre yapılmayan her tür âlet edevat. Makasın bile sağlaklara göre yapıldığını söyleyeyim de görün neler çektiğimi.
-Telli çalgılar (Sırf ters olduğu için bir kontrbas gördüğümde onu çalma isteğimi içimin kızgın kumlarına gömmek mecburiyetinde kalıyorum)
-Otomatik tüfek (Sırf kurma kolu ters yanda olduğu için yanımda tüfek taşıyamıyorum, bana reva mı?)
-Plan çete (öğrenciliğimde teknik resmi bu aletle çizerdik ve kollarımı çaprazlayarak debelenmekten yorgun düşerdim)
-Başkasının bilgisayarındaki fare (fareyi sola al, kablolarına durumu izah et, git ayarları değiştir, olacak iş mi?)
Dikiş makinası (Sırf dikilen kumaşın sağ elle yönlendirilmesi zorunluluğu olduğundan dikiş makinası kullanmaktan acizim. Yazık ya.)
Soldan sağa yazı (usta izcinin arkasındaki izleri silmeye çalışması misali, yazdığınız yazının üstünden bir de elinizin yanıyla geçmenin nasıl bir rezalete yol açtığını tahmin edebilirsiniz. O yüzden kurşun kalem kullandığımda ne elimde, ne de yazıda hayır kalırdı. Arapça ya da ibranice öğrenmeliyim)
Kalem (Abarttım galiba)

Solak olmanın avantajları yok mu? Bu güne kadar dezavantajları olup da avantajından bahsedilmeyen tek bir kavram görmedim. Bir çeşit avutma mı, topluma kazandırma çabası mı bilmiyorum, birileri avantajlarından bahseder. Yemezler...


Share/Bookmark