4 Aralık 2010

Yığın Fotoğrafları

Dün bahsettiğim fotoğraflar... Tıklarsanız büyük halleri açılır.









Share/Bookmark

3 Aralık 2010

Yığın

"Uyanma-zamanı-saat-dokuz-sıfır-sıfır"
Uykunun en derininden sıyrılıyorum bu sesle. Her uyanışımda bir 'nerdeyim ben' safhası vardır. Birkaç saniyede belirsizlik sisi dağılır. Evet, yine oradayım. Yatağımın ayak ucunda üst üste yığılı koliler ilk gördüklerim olur. Biraz sola dönerim, hemen yatağın dibinde, yerde, ipleri çözülü, dili dışarıda botlar... Az ileride bir dolap; kapakları sökülmüş. İçinde bir kısmı katlanıp konmuş, bir kısmı öylesine atılmış giysiler. Onların üzerinde içinde ne olduğunu bile unuttuğum poşetler. Daha ileride bir antika çalışma masası. Onun altında da koliler ve poşetler masanın altına değene kadar yığılmış. Masanın üzeri karmakarışık. Tıraş köpüğü, deodorant, tıraş bıçağı, bilgisayar monitörü, fotoğraf makinası çantası, kamera çantası, poşetler, poşetler, poşetler. Onun tam karşısında bir büyük masa daha; üzerinde bir tozlu bilgisayar monitörü, çizim tableti, poşetler, sağdan soldan değişik zamanlarda alınmış broşürler, etkinlik programları, kitaplar, post-it'ler, ve masada boş yer bırakmamacasına ıvır zıvır.

Kalkıp terlikleri giyerim. Bulunduğum yerden odanın kapısına düz bir çizgi izleyerek gitmem olanaksızdır. Tariflemeye çalıştığım kaosun içinde birkaç zikzaktan sonra salona ulaşırım.

Salonun solunda bir eski eşya yığını karşılar beni. Bu 1892 yapımı tarihi binanın 4,5 metrelik tavanına kadar yığılı bir eşya kümesi. Sandalyeler, koliler, avizeler, bar ve cafelerde kullanılmış yüzlerce şey. Bu yığına dayalı iki dağ bisikleti vardır ve ben banyoya giderken o bisikletlere çarpmamak için özel bir biçim almayı öğrenmiş bulunuyorum. Sağ tarafta yine kafe masaları, sandalyeler, meşrubat kolileri, yine antika bir masa, eski bir mini fırın, birkaç eski koltuk, poşetler,poşetler, poşetler, kaldırılıp rastgele atılmışcasına durmaktadır. Büyük salonun çıkışında koca, ahşap bir kablo tekeri durur. Onun üzerinde tekel bayii poşeti kolileri dev bir yığın oluşturur. Tüm bu yığınlar arasında geçile geçile oluşmuş dar bir koridoru izlerim salondan çıkmak için. Bu koridor bana dağlarda kullanıla kullanıla oluşan keçi yollarını anımsatır. Salondan çıkana kadar birkaç eşyaya çarpmamanız neredeyse olanaksızdır. Bu koridorun tam ortasında, salonun bir başından bir başına gerilmiş ipe asılı çamaşırlarla karşılaşır, eğilip geçersiniz. Bu çamaşırlar kuruduktan sonra bile günlerce birinin kendilerini toplamasını bekler, tozlanır... Salondan çıkınca uzun bir koridor ve hol görürsünüz. Bu koridor ve holün tüm duvar diplerine yığılı el aletleri, alet sandıkları, suntalar, mdf'ler, camlar, şunlar bunlar bulunur. Birkaç market buzdolabı da duvar dibinde kendilerine yer bulabilmiştir. Onların önü de içine konulan içeceklerin ambalaj artıkları olan naylon ve karton yığınlarıyla doludur.
...

*****
Günün ilk üç dakikasında gördüklerim aşağı yukarı bunlar.
Bir şeyi her gün görüyorsanız o şeyi kanıksayıp görmez olursunuz. Bu kadar farkedilesi farkedilmezlerimin olması çok çok ilginç geliyor. Fotoğraflarını çektim, buradan paylaşacağım.


Share/Bookmark