16 Ağustos 2007

Koltuk

Bazı koltukları hiç sevmem. Tepenizde biri size bir operasyon yapacaksa o koltuk benim için en kanlısından elektrikli sandalye gibidir. Dişçi, berber, göz doktoru kollarınızı o insafsız ve altedilmez kayışla koltuğa mıhlar. Boynunuzu da öyle. Kafanızın üstüne suyla ıslatılmış süngeri yerleştirir. Elektrodların temas ettiği yerleri de seyreltik asitle ıslattıktan sonra cellada dönüp başını sallayarak işaret verir.

Papaz gibi diye tabir edilir, saçlarınız uzamıştır. (kel papaz yok mu ki?). Başka çare kalmamıştır. Dükkana girersiniz. Neyse ki tüm koltuklar doludur. Oturup kurbanlık koyun gibi sıranızı beklersiniz. Sehpaların üstünde spor gazeteleri görürsünüz. Hayatınızda hiç bir yeri olmayan bu gazeteler bile çaresizliğinizi paylaşan bir dosta dönüşüverir. Derken koltuklar boşalır ve size sıra gelir. "Durun, daha Alex'in transfer dedikodularını okuyacaktım, kıymayın bana..." demek gelir içinizden. Kös kös kalkar, o koltuğa kendi rızanızla oturursunuz. Cellat sizi hazırlamaya başlar. Su püskürten bir şişeyle başınızı güzelce ıslatır. Elektriği daha iyi geçirsin diye olmalı... Derken idam önlüğü, boynunuzun arkasından geçirilip iğnelenir. Zaman zaman ense derinize zaptedilir. Gıkınız çıkmaz. İdam yaftası önünüze asılır: "Her ay düzenli olarak papaz gibi olan bu adam, tüm uyarılara rağmen yine papaz gibi olmuştur. İdamına karar verilmiştir!"Sonra o korkunç makas, hani şu şakladıkça kendini bileyenlerinden; son isteğinizi sorar. Mertçe "yoktur!" dersiniz. Oysa boğazınız kurumuştur, bir şey söyleyecek hal kalmamıştır. Cellat etrafınızda fır fır dönerek makasıyla dansetmektedir. Yutkunmaktan gırtlağınız ağrır. Karşınızdaki aynaya bakmaya yüreğiniz elvermez. Musluğun üzerindeki bir noktaya sabitlenir bakışlarınız. Bir süre sonra cellet yöntemini değiştirmeye karar verir. Usturasına en doğrayıcı jiletini takar ve ensenizde bir ölüm dansına başlar. Kafanızda, ensenize boyuna sürtülen jiletin kaç saniyede omuriliğinizi bulacağını hesaplarsınız.
Derken cellat, olayın tadını farklı bir yöntemle çıkarmaya karar verir. İspirtoyla tutuşturduğu bir meşaleyle dansına devam eder. Kafanızı yakarak öldürmeye karar vermiştir. Kulaklarınıza sert salvolar yapar meşale. Alevleri kulaklarınıza sokup beyninizi haşlamaya karar vermiştir muhtemelen. Yanık kıl kokusu ortalığı sarar. Tam sonuna geldik derken cellat bir şey daha denemeye karar verir. Az önce usturayla oluşturduğu mikro kesikleri alkolle doldurarak acıdan öldürmeye karar vermiştir. Avuçlarını kolonya ile doldurup şap şap ensenize vurur. Yine gıkınız çıkmaz. Ölüm nereden ve nasıl gelirse hoş geldi sefa geldi dersiniz.
Ama aniden bir şey olur. İdamınız durdurulmuştur! Şartlı olarak serbest bırakılırsınız. Şart ise bir daha papaz gibi olmamaktır!


Acaba ben 5 yaşındayken göz muayenemi yapan tuhaf doktorun söylediklerini yapmadığım için beni tokatlamasıyla mı oluştu bu fobi? Kim bilir?


Share/Bookmark

2 yorum var:

Banu dedi ki...

"Ölüm nereden ve nasıl gelirse hoş geldi sefa geldi" demek :) Çok iyiydi. Çok güldüm :)

erfe dedi ki...

Valla �rperdim biraz. Bence b�rak da�n�k kals�n,ne gerek var bu kadar strese :)